Britanya İmparatorluğu (İngilizce: British Empire), 16. ve 17. yüzyıllarda Birleşik Krallık tarafından kurulan denizaşırı sömürgeler ve ticaret merkezleri olarak başlayan, Birleşik Krallık'ın idaresi altında ya da Birleşik Krallık tarafından yönetilen dominyonlar, sömürgeler, protektoralar, mandalar ve diğer bağımlı toprakları kapsadı. En yüksek mevkide dünya tarihinde en geniş topraklara sahip olmuş imparatorluklardan biri idi, ve bir yüzyıl boyunca en önde gelen küresel gücü idi. 1922'de 458 milyon kişi, yani dünya nüfusun dörtte biri, Britanya İmparatorluğu'nun egemeni altında idi[1] ve toprakları 13.000.000 milkare (33.670.000 km2) kapsadı.[2] Sonuç itibarıyla siyasî, dilsel ve kültürel kalıtı yaygındır. Gücün doruklarındayken, sıkça "Britanya İmparatorluğu'nda güneşin batmadığı"nı söylendi, çünkü dünya genelindeki genişliği nedeniyle her zaman en az bir tane toprağında günışığı vardı.
15. ve 16. yüzyıllardaki coğrafi keşifler boyunca İspanya ve Portekiz Avrupa'nın dünyanın keşfetmesinin öncüleri idi ve süreçte büyük denizaşırı imparatorluklar kurdular. Bu imparatorluklarda bulunan büyük servetten kıskanan İngiltere, Fransa ve Hollanda, Amerika ve Asya'da kendi sömürgeleri ve ticaret ağlarını kurmaya başladılar. 17. ve 18. yüzyıllarda Hollanda ve Fransa ile sürdürdüğü birkaç tane savaşın sonucu itibarıyla İngiltere (İskoçya ile yapılan 1707 Birleşme Yasası'ndan sonra Britanya), Kuzey Amerika ve Hindistan'daki üstün gücü oldu. Mamâfih, 1783'te bir bağımsızlık savaşından sonra Kuzey Amerika'da On Üç Koloni'nin kaybedilmesi Britanya için büyük bir hasardı, ve en yoğun nüfuslu olan kolonisini kaybetti. Bu gerilemeye karşın Britanya'nın dikkatı sonradan Afrika, Asya ve Büyük Okyanus'a çekildi. 1815'te Napolyon Fransası'nın yenilmesinden sonra Britanya, bir yüzyıl boyunca dışardan herhangi bir direnişin yer alınmayan bir öncülüğü vardı, ve dünya genelinde topraklarını genişletmeye devam etti. Beyaz yerleşimci sömürgelere daha çok özerklik veriliyordu; bazı sömürgeler de dominyon olarak yeniden sınıflandırıldı.
19. yüzyılın sonuna doğru Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri'nin gelişmesi Britanya'nın iktisadî öncülüğünü aşındırdı. Britanya ve Almanya arasındaki müteakip askerî ve ekonomik gerilimler, Birinci Dünya Savaşı'nın en büyük nedenlerindendi ve Britanya, imparatorluğuna çok yüksek bir seviyede bağımlı olarak bu savaşı geçti. Finansal bir bakımdan bu çatışma Britanya için çok gerilimli bir etkisi vardı, ve savaştan hemen sonra imparatorluk en büyük genişliğini kazanmasına karşın artık eşsiz bir sanayî ya da askerî bir güç değildi. İkinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkmasına karşın Britanya, savaş boyunca Güneydoğu Asya'daki toprakları Japonya tarafından işgâl edildi ve bu böylece Britanya'nın prestijine zarar verip imparatorluğunun dağılmasına hız verdi. Savaşın bitmesinden iki sene sonra Britanya, en yoğun nüfuslu ve en değerli sömürgesi olan Hindistan'a bağımsızlığını verdi.
20. yüzyılın geri kalanında Avrupa güçleri tarafından yapılan daha büyük bir küresel dekolonizasyon harekâtının bağlamında bulunarak imparatorluğun topraklarının çoğu bağımsız oldu; bu 1997'de Hong Kong'un Çin'e geri verilmesiyle bitti. Bağımsızlıktan sonra birçok eski Britanya sömürgesi İngiliz Milletler Topluluğu üyesi oldu. Günümüzde ise 14 tane toprak hâlâ Britanya'nın egemenliği altındadır; bunlar Britanya denizaşırı topraklarıdır.
15. ve 16. yüzyıllardaki coğrafi keşifler boyunca İspanya ve Portekiz Avrupa'nın dünyanın keşfetmesinin öncüleri idi ve süreçte büyük denizaşırı imparatorluklar kurdular. Bu imparatorluklarda bulunan büyük servetten kıskanan İngiltere, Fransa ve Hollanda, Amerika ve Asya'da kendi sömürgeleri ve ticaret ağlarını kurmaya başladılar. 17. ve 18. yüzyıllarda Hollanda ve Fransa ile sürdürdüğü birkaç tane savaşın sonucu itibarıyla İngiltere (İskoçya ile yapılan 1707 Birleşme Yasası'ndan sonra Britanya), Kuzey Amerika ve Hindistan'daki üstün gücü oldu. Mamâfih, 1783'te bir bağımsızlık savaşından sonra Kuzey Amerika'da On Üç Koloni'nin kaybedilmesi Britanya için büyük bir hasardı, ve en yoğun nüfuslu olan kolonisini kaybetti. Bu gerilemeye karşın Britanya'nın dikkatı sonradan Afrika, Asya ve Büyük Okyanus'a çekildi. 1815'te Napolyon Fransası'nın yenilmesinden sonra Britanya, bir yüzyıl boyunca dışardan herhangi bir direnişin yer alınmayan bir öncülüğü vardı, ve dünya genelinde topraklarını genişletmeye devam etti. Beyaz yerleşimci sömürgelere daha çok özerklik veriliyordu; bazı sömürgeler de dominyon olarak yeniden sınıflandırıldı.
19. yüzyılın sonuna doğru Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri'nin gelişmesi Britanya'nın iktisadî öncülüğünü aşındırdı. Britanya ve Almanya arasındaki müteakip askerî ve ekonomik gerilimler, Birinci Dünya Savaşı'nın en büyük nedenlerindendi ve Britanya, imparatorluğuna çok yüksek bir seviyede bağımlı olarak bu savaşı geçti. Finansal bir bakımdan bu çatışma Britanya için çok gerilimli bir etkisi vardı, ve savaştan hemen sonra imparatorluk en büyük genişliğini kazanmasına karşın artık eşsiz bir sanayî ya da askerî bir güç değildi. İkinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkmasına karşın Britanya, savaş boyunca Güneydoğu Asya'daki toprakları Japonya tarafından işgâl edildi ve bu böylece Britanya'nın prestijine zarar verip imparatorluğunun dağılmasına hız verdi. Savaşın bitmesinden iki sene sonra Britanya, en yoğun nüfuslu ve en değerli sömürgesi olan Hindistan'a bağımsızlığını verdi.
20. yüzyılın geri kalanında Avrupa güçleri tarafından yapılan daha büyük bir küresel dekolonizasyon harekâtının bağlamında bulunarak imparatorluğun topraklarının çoğu bağımsız oldu; bu 1997'de Hong Kong'un Çin'e geri verilmesiyle bitti. Bağımsızlıktan sonra birçok eski Britanya sömürgesi İngiliz Milletler Topluluğu üyesi oldu. Günümüzde ise 14 tane toprak hâlâ Britanya'nın egemenliği altındadır; bunlar Britanya denizaşırı topraklarıdır.